“Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi?” sorusu, insanlık tarihinde bir kültür haline gelmiş durumda, malumunuz. Bir anda, hiç beklemediğimiz bir yerde bile biri çıkıp karşımıza bu soruyu yöneltebiliyor. Birkaç dakikalık sessizlik sonucunda verilen cevaplarla kısa bir münazara başlıyor elbette.
Makaleme verdiğim başlıktan da anlaşılacağı üzere, ben iki cevabı da savunmuyorum. Çünkü bu soruya verilen cevaplar hiçbir zaman objektif değildir. Okumayı seven okumayı, gezmeyi seven de gezmeyi seçiyor. Peki ya ikisini sevmeyen ya da ikisini de seven? İşte cevabı bulunması gereken asıl soru bu.
Okuma eyleminin gün geçtikçe azaldığı bu devirde, okumaya hâlâ şiddetle bağlı olan ve gerçekten anlayarak okuyan insanlar bilir ki en çok okurken gezeriz. En çok okurken keşfeder, okurken öğreniriz. Okurken farklı kişiliklerde, farklı zamanlarda yaşarız. Okurken o rolü oynarız. Ama gezerken hisseder ve hatta yaşarız. Bu da demek oluyor ki bir bilgiye tam anlamıyla ulaşmak için sadece okuyup araştırmak yetmiyor, gezmek de gerekiyor.
Sanıyor musunuz ki o insan bahsettiği bilgiyi görmeden kendi uydurdu? Öyle bir şey asla yok. Mısır piramitlerinden bahseden bir kitabın yazarına, piramitler hakkındaki bilgiler vahiy yoluyla inmedi ya! Gezdi, gördü, hatta belki de önceden o konuyla ilgili yapılan araştırmaları okudu, öyle tamamladı yazısını. Ve bizler de okurken, oturduğumuz yerden yazarın gözüyle gördüğü inceliklere kadar gezdik.
Okumanın ne kadar önemli olduğunu elbette oturup burada saatlerce anlatmama gerek yok. Çünkü okuma eylemi fıtratımızda var. Okumak, Peygamber’e (s.a.v.) bile emredilmişken, kimse okumanın gereksiz olduğu düşüncesini savunamaz tabii ki. Okumak ruhu dinlendirir, ufku açar ve en önemlisi kelime dağarcığını genişletir. Ömrünü iki kelimelik bir cümleyle de geçirir bir insan; her duygusunu açıkça ve kolayca anlatabileceği kelimelere sahip olarak da. İşte bu konuda devreye okumak giriyor.
Peki, gezmek bunun neresinde diye soranlar olacak. Hani bir klasiğimiz vardır ya bizim: “Bu dersi ben nerede kullanacağım?” sorusu. Bazen buna verilen cevap şu olur: “Demek ki bu ders bu konuda işimize yarıyormuş.” İşte bu cevap, bizim de sorumuzun cevabı. Gezmek, sadece fiili olarak yapılan bir şey değildir. Bize yapılan bilgi yüklemeleri arasında gezip neyi nerede kullanacağımızın kararına varmak da okumanın yaşama dökülmüş hâlidir. Yani gezmek, okumanın fiilidir. Yani çok okuyan gezer; okuyup gezen, en çok bilendir.
Hayatta her zaman, her konuda ortak fikir sahibi olacağız diye bir durum söz konusu değildir sevgili okuyucularım. Önemli olan, bir konuda sahip olduğumuz fikri cesur bir şekilde dile getirebilmektir. Mesela şu an benim, bir konu hakkında cesurca dile getirdiğim fikrimi okuyorsunuz. Belki bazılarınıza anlamsız gelecek, bazılarınıza da mantıklı. Bu tamamen sizin düşünce yapınıza bağlıdır. Aslında önemli olan sizin ne çıkardığınız değildir. Önemli olan, benim düşüncelerimi net bir şekilde cesurca dile getirebilmemdir. Ben bunu başarılı bir şekilde yaptığımı düşünüyorum.
Umarım düşüncelerim kalbinize dokunmuştur. Çok okuyup, okuduklarınızın arasında bolca gezdiğiniz cesur bir hayat diliyorum sizler için. Esen kalın.
~Songül Yoğunburç